1+1 Evde Cıvıl Cıvıl Dolaşan Hamster

Pretty girl, put down your pen

Come over here

I'll show you how it's done

Uzun zamandır evdeki hiçbir şey yeterli gelmiyor. Haftalık alışverişe çıkalım. Dizlerimin bağına gemici düğümleri atıyorum. Ayakta kalmak kolay değil.

Alışveriş listem hazır değil. Yürürken yazıyorum. Oksijen zihnimi açıyor. Biraz bile eksilen ne varsa alacağım. Tamamen bitmiş olan hiçbir şey umurumda değil. Yeni açtığım pirinç paketinden başlıyorum. Dün iki su bardağı eksildi. 

• 2 s.b. pirinç, osmancık

Saçma mı oldu? Sana soruyorum. Konuşmaya başlamazsak aramızdaki sorunu çözemeyiz. Konuşmadıkça azalıyoruz. Bizi tamamlamak için markete gidemem. Gitsem de eksilen şeyi, ölçüsü kadar alamam. Düşündüm de bizimle ilgili eksiklikler markette satılsaydı bile raf ömrü çoktan tükenmiş olurdu. Onları alıp eksikliğimizi gidermemiz gereken şeyi öyle uzun zamandır ertelemiş olurduk ki kurtlanmış, küflenmiş kavanozlar hâlinde indirime girerdi. Bu yüzden kasanın yanındaki sepette cırtlak bir renkteki indirim kartonuna büyük harflerle adımız yazılırdı. Şunla bunun eksik kalmış yanları 99.99 yerine sadece 9.99. Yine de para ettiğine sevinmeli miydik? Yokmuşsun gibi davranman ne komik. Adımlarının kaldırdığı tozlar burnuma giriyor. Hapşırıyorum. Ağzımı kapatmıyorum. Yanımızdan geçenler sadece bana fırlatıyor bakışlarını. Ortalığı tozutan sensin. Sana bakan yok. Ne düşündüğünü biliyorum. İki bardak pirinç mi alınır diye düşünüyorsun. Alınır canım. Çuvallar içinde bakliyat satan marketlere gitmemiş olman ne büyük eksiklik. Bunu yazalım.

• Farklı marketler gezmek, her seviyeden

Neyse ki market gezmeyi seviyoruz. Seviyoruz, değil mi? Öyle mi? Hey, değil mi? Hapşu! Öf. Kafanı sallayabilirsin. Omuzlarını silkebilirsin. El çırpabilir ya da göz kırpabilirsin. Altı aydır süren ve cadde boyu uzanan yol çalışmasının tüm tozlarını kaldıran büyük adımlar atmak cevap değil. Ağzın var dilin yok. Dil. Peki.

• Sıcacık pespembe bir dil, muhtemelen dana dili

Marketin kasabında bulur muyuz? Bulursak ağzını açman gerekir. Ölçmekte fayda var. Açmazsan ölçemeyiz, ölçmezsek büyük gelir. Tek yararı "dilin fazla uzadı senin, kesmek lazım" diyebilirim. Hehe. Hapşu. Tamam tamam.

Öyle işte. Bir kilo pirinç alamam. Önce eksik kavanozu doldurmam gerekir, sonra da kalanını boş bir kavanoza dökmem gerekir. Yeni kavanozda anlamsız bir boşluk kalacak. Boşluktan başka hiçbir şey düşünemeyeceğim. Uykumda boşluk, oturuşumda boşluk, kalkışımda boşluk olacak. Ne hemen bitirilecek kadar az ne de eksik hissettirmeyecek kadar çok. Varken yok gibi. Sen gibi. Gerek yok. 

İki su bardağı pirinç kullandığımda üç su bardağı da su kullandım. Ölçü bire bir buçuktu. Bakma öyle. Musluktan su eksilttiğimi düşünmüyorum. Musluk suyuyla yemek mi yapılır, tuvalet suyunu içmekten farkı yok. Evet, kaynatırsak belki. Çay kahve suyu için falan. Ama kaynamamış suyu pirincin üstüne döküp bakterili virüslü halinin pirince nüfuz etmesini göze almak. Korkunç. Cappy canavarıyla öpüşmek gibi. Neyse, yazalım.

• 2 s.b. su, sorgulama

Şuna bak. HER ŞEYİ TAM BİR KEDİ. Her şeyiyle tam bir kedi mi, yoksa kedinin her şeyi tam mı? Bu ilanları okumadan geçemiyorum. Kedilerin hikâyesi hep yürek burkuyor. Yumuşak tüylerinden mi, yoksa makine gibi titrettirdikleri karınları yüzünden mi, bilmem. Niye kimsesi yok. Niye eksik kalmış. İlanın en üstünde büyük puntolarla yazan başlık his dünyamda başka bir ışık yakmadı. Kum kabı, mama kabı, su kabı. İsminin yazılı olduğu boncuklu tasması. İsmi Şeker. Oyuncakları. Dışarı da çıkıyormuş, onun için patilerine giydirilen şeyleri. Ayakkabı demek istemiyorum. Patilikleri. Yağmurluğu, mevsimine göre taşıma çantası. Yatağı, ayrı bir minderi. Uzun zaman yetecek kum ve mama stokları bile var. Kullandığı birkaç bakım ürünü, tarağı. Arkadaşı bile var. İmkânı olanların birlikte sahiplenmesinin tercih meselesi olduğu yazıyor. Al işte. Diğer kedi, ilana konu olan kedinin eşyalarından biri gibi. Sadece varlıkları arasında yazılmış. Yüreğim burkulmadı, yolluk gibi var gücüyle çırpıldı. Yecücle mecücü ayırmayın. Büyük bir saygıyla ilana iki kişilik gözüyle bakmaya başlıyorum. Şekerin neyi varsa, diğerinin de sayılır. Diğerinin ismi eksik. Yazalım.

• Kediye bir isim, şekerin zıddı tuz hariç

Not almadan alışverişe çıkabilen var mı? Var mı? Yok mu? Ağzını bıçak açmıyor. Yoksa bıçak mı eksik? Yazalı… Şaka şaka. Susarsan sus. Gül bari. Komikti.

İkisi de smokin denen türden. Siyah beyaz, baloya gider gibi. Kuyrukları uzun, tüylü. Her an salındıkları belli. Muhakkak bir eksikleri olmalı. Bir kedinin başka nesi mutlaka olmalı? Ayrı bir evi? Belki biraz daha büyüyünce. Bir televizyonu? Telefonu? Haberleri izlerken mouse crash oynayabilirdi. Candy’lisi ilgilerini çekmez. Oyunun bu versiyonu mu eksik? Tabii ya! Bir fareleri yok. Her kedinin oynayarak canına okuyabileceği bir faresi olmamalı mı?

• Kedi için fare, hamster da olur 

Fare deyince akla gelen o tüyleri dik, çirkin, hastalıklı şey ile hamster denince akla gelen bembeyaz ponponlu saç tokalarına benzeyen, kırmızı gözlü şeyin arasındaki fark ile kavgalıyım. Fare için zehir üretilirken hamster için parkur üreten insanın neyi eksik? Bizzat insanlığı. Haklısın. 

Bu mantıkta her hamster’ın da bir kedisi olmalı mı? Eksiklikleri zararsızlıkla ölçüyorsak olmamalı. Belli ki bu gözle bakınca ben de sende eksik sayılmam çünkü sana iyi geldiğim yok. Bu yolu neden benimle birlikte yürüdüğünü anlamadım. Yanına gelemediğim günlerde, gel de yürüyelim, demiştin. Neden, yürüyüş yapmıyor musun, diye sorduğumda eksik olanın yürümek değil, benimle yürümek olduğunu açıkça söylemene ihtiyacım vardı. Yürüyorum ama yalnız, demiştin. Telefonun diğer ucundaki sesin düşmüştü. Dökülen tüm tanelerini toplayıp telefonun mikrofonuna tıkıştırmak istemiştim. Sesini toplamak, dudaklarının arasındaki en güzel yere yerleştirmek ve yeniden dağılmasını beklemek. Az kaldı, demekle yetişmiştim, hem ben de yalnız yürüyordum. O gün senin için alışverişe çıkıp birlikte yürümeyi tamamlamaya çalışmış ama bunu satan hiçbir yer bulamamıştım. Artık her şey her yerde satılmalı. Aksi gelişmemişlik, belki ilkellik. Şimdi yan yanayız. Birlikte yürüyoruz ama yalnız. Sen, ben ve hapşu. İyi yaşa. Sen de gör.

İlanı ağacın gövdesinden kurtarıyorum. Smokinliler şimdilik bizimle geliyorlar. Şimdi gerçekten ikimiz de yalnız yürümüyoruz. Ağacın ilanı eksik kaldı. Aslında zaten bir ilana hiç ihtiyacı olmamıştı. Ağaca kâğıt yapıştırmak, insan bedenine insan etinden çekilmiş kıymayla yapılmış bir köfte yapıştırmaktan ne kadar farklı? Bence hiç. 

Gözümü ilandan ayırmakta zorlanıyorum. Bir şeyleri eksik olmalı. Hiçbir şey ve hiç kimse, hiçbir zaman yeterince tamamlanamaz. Ne kadar çok hiç dedim. Mutlaka ama mutlaka. Biraz eksik kalmış olmalılar.

Fareyi markette bulamayabiliriz. Olsa olsa fare zehri. Alenen satılmasından rahatsız oluyorum. Kedi köpek zehirlendiğinde ortalık ayağa kalkıyor, haklı olarak, fare için zehri raftan alıp poşete atmak sorgusuz sualsiz beş dakika ve… Ve ne kadar? Hemen soralım. Hey… Siri diyesim geldi, değilsin. Şey… Senin adın ne? Adı eksik. Yazalım. Ciddiyim.

• Akıllı kişisel asistana bir isim, şahsına münhasır olsun

Eksiklik giderilene kadar parmaklarımı yoracağım. Kâğıdı avuç içime gömerek elimin bunca malzemeyi kurşun kalemle yazmaya uygun bir zemin olduğunu neden düşündüm. Elimin içi kömür izleri. Üstelik nizami yazamıyorum. Elimin şeklini alan listenin üstüne telefonu gömüyorum. Kalem tutan elimin işaret parmağını göreve çağırıyorum ve ateş! Sırasıyla basıyorum, orta yaşlı dijital göçmenler gibi. F, a, r, e boşluk z, e, h, r, i boşluk, n, e, boşluk k, a, d, a, r. Arama tuşu. Gözleri hafif kısıyorum. Soru işareti koymadığım için ciddiyetsiz görünmekten çekiniyorum. Hemen aklımın senaryosunu oynatmaya başlıyorum. Bu sorguyu arattığım için şansımın eseri olarak alt ya da üst komşum esrarengiz biçimde Hakk’ın rahmetine kavuşacak. Karşı komşum yok, daire boş. Ooo! Bunu nasıl atlarım. Yazalım.

• Karşı komşu, insana ev aldırmayacak türden

Aramızdan ayrılan komşunun ölüm deneyiminin sebebi araştırılacak. Cinayet masanın ne kadar geliştiğini bilmiyorum ama sıra bana gelirse son aratılanlara bakılacak. Harf harf görmeyecekler. Bir bütün olarak. Tek seferde. Epey soğuk bir cümle. Fare zehri ne kadar. Soru işaretsiz. Yazdım, çizdim, oynadım. Gerçek bir hikâyeden esinlenilmiştir. Çünkü şansım yok. Listeye yazmaya tenezzül etmiyorum. Şans bende çalışmıyor.

En kötü senaryoyu yeterince düşününce sonuçlara göz atıyorum. Yaklaşık 1.020.000 sonuç bulundu (0,35 saniye). Akakce.com %58 indirim yapmış. Badcat 100 gr Fare ve Sıçanlara Karşı Kesin Etkili Pelet Zehir 36 TL'ye. Kötü kedi. Oldukça acımasız. Şu aramayı hayal eder misin? BastarDog Kedilere Karşı Keskin Etkili Zehir %58 indirimle 36 TL’ye. Twitter’ı düşünemiyorum. Büyük bir infial. Farelerin ölmesi gerektiğine dair ortak akıl tam olarak nerede doğdu? Belki bir market deposunda.

Market deposu. Fareyi orada bulabilirim.

Canlı olması şart mı? Kedinin canına okuması için konsept gereği sanırım gerekli. Peki.

• Market deposundan fare, canlı

Yola devam ediyoruz. Adımlarımı seninkilerle denk tutmaya çalışıyorum. Ayağımızı denk alalım. Alalım ki bir de bu çıkmasın başımıza. Aynı adımlar, aynı sonuçları getirir. 

Mutfağa geri dönelim. 

• ⅓ ç.b. zeytin yağı. ⅓ ç.b. ayçiçek yağı. ⅓ y.k. tereyağı. 

Tariflerdeki kısaltmalara sinirlenirken yalnız olmak istemiyorum. O yüzden böyle yazıyorum eksikleri listeme. Görüp de anlamayan olursa ne mutlu. Bakma öyle. Gözlerimi avuç içimin şeklini alan kâğıda dikmişken gözlerim, elimin arkasını görmeyi tercih ediyor. Bir kedi. Smokin değil. Tekir. Dümdüz.

Aklımı ev alışverişinde tutmaya çalışıyorum. Yolun amacı bu. Ben çabaladıkça o aklıma giriyor. Ağacın altındaki toprağa canından bir parça emanet eder gibi kapatıyor sırrının üstünü. Kedilerin dışkılarını bile sevimli göstermeye çalışan videoları hatırlıyorum. Duruyorum. Benimle birlikte durman zaman alıyor. Güneş sağımızda batıyor. Karanlığa kalmadan, bir koşu. Neyi unuttum diyordum.

• Bir avuç arpa şehriye, bunun için bir notum yok

Bir elimde on bir maddelik alışveriş listem. Diğer elimde kedilerimiz. Markete varıyoruz. Bu market evdeki tüm boşlukları dolduracak. Boşluk dün kullandığım malzemerse ne âlâ. Ne eksik ne fazla. 

Ayaklarımız denk değil. Market kapısından geçmiyorsun.

Raflar. Markasına göre ayrılmış. Yiyecek türüne göre ayrılmış. Ürün kategorisine göre ayrılmış. En çok satanlar. Çocukların ilgisini çekecek ürünlerin için alt raflar. Yetişkinlere göre olan ürünler için üst raflar. Adımıza ayrılan indirim sepeti boş. Marketin otomatik kapısının arkasındaki yüzün düşüyor. Toplayamıyorum.

Her şey ne kadar çok. Gereğinden fazla. Raflardan taşıyor. Raflar zıvanadan çıkmış.

İçime bir sıcaklık akıyor. Çokluğa gelemiyorum. Fazlalık içimi eziyor. Hadi, diyorum, karanlığa pek kalmadan. Kayıp mı oluruz? Hayır canım. Işık eksilir. Isı eksilir. Tamamlayamam. Bu saatler, tam da aydınlığın ve sıcaklığın ne eksik ne fazla olduğu saatler. 

 Önünden geçtiğim reyonda bir şey var. Gördün mü? Hayır. Telaşlı. Yalnız. Gerçekten yalnız. Bakışıyor. Etiketle, içindekilerle, bakanlık izinleriyle. Fısıldıyor. Ya da cıvıldıyor. Gıcırdıyor. Paketleri dişliyor. Sağlamlığını mı ölçüyor? Yazanları farklı bir şekilde mi okuyor? Yorgun. Ama mutsuz değil. Raflara çapraz duruyor. Omzu demir iskelete yaslı. Bir kolunu rafa koyuyor, başını eline dayıyor. Keyifleniyorum. 

Bir an marketin dışına bakıyorum. Sokakta ışık eksilmiş. Sokak lambaları yanmış. Hayır, bu eksik böyle giderilmez. Bu yetmez. Pirinç osmancık ise baldo alınmaz. Dil, dana ise kuzu bakılmaz. Gün ışığı turuncu değil, turuncu sokak lambası olmaz.

• Gün ışığı rengi ampul, sayısız, sokak kadar

Bir sonraki reyonun, onun reyonuyla ortak olan rafındaki ürün boşluklarından yüzünü görmeye çalışıyorum. İç çekiyorum, böyle bir şey hiçbir yerde satılmaz. Bembeyaz. Gözlerim kapanıyor. 

Ayağım altından hızla geçiyor. İki kırmızı nokta, zemin rengindeki yuvarlaklığı peşinden sürüklüyordu. Zemin, bembeyaz. Ponpon bir saç tokası gibi.

Reyon sanki küçüldü. Rafların arasından gördüklerim yerini boşluğa bırakmış. Dizlerimin düğümlerinin gevşediğini hissediyorum. Buraya ait değilim. Kendim yazıyorum, kendim söylüyorum. Kendimi yeterli sayamıyorum. Onu göremiyorum. Seni göremiyorum. 

Beynimin içinde sertçe inen ağır damlalar var. Şıp şıp şıp. Değil. Çat çat çat. Reyonla zemin arasındaki kısa boşluktan cıvıltıyla gıcırtı arasındaki ses yeniden geliyor. Bir şeylerin ceremesi çekiliyor, belli. Avuçlarım terliyor. Smokinleri ve listeyi ezberden okumaya çalışıyorum. Zamanı ezberden ölçüyorum. Kararıyor işte. Soğuyor. İki s.b. pirinç. Market deposundan fare. Kum ve mama stokları var. İsmi Şeker. ⅓ ç.b. ayçiçek yağı. Kuzu dili. Hayır, dana. 

Rafların altını git gide kararan bir çift gözle izlemeye cesaret edemiyorum. Cesaret eksik. Aradığımı market deposunu bulmam gerektiğini biliyorum. Bana bir çare. Listeye yazmak için geç mi? Elime bakıyorum. Ter. Yazılar birbirine karışmış. Kedilerimizin ilanına bakıyorum. Sapasağlam. Nemli biraz. Mürekkep kolayca dağılmıyor. Smokinleri silemezler.

Beynimin içinde hızla yanıp sönen ışıklar var. Yanıyor. Sönüyor. Yanıyor. Sönüyor. Gün ışığı renginde değil.

Dizlerimin üstündeyim. 

Bir çift göz görüyorum. 

Kıpkırmızı. 

Etrafı beyaz tüylerle çevrili. 

Nasıl desem, bilemiyorum.

Ben, sen gibi göremiyorum.

Depoyu bulmama gerek kalmadığına memnun oluyorum. Listedeki ilgili maddeye bakıyorum. Kedi için fare, hamster da olur. Oldu. 

Islanmış kâğıda, elimin içinde sıktıkça gerdiğim kalemimle bir tik atıyorum. İlk tamamlanma, listenin ortasında güzel tınlıyor. Gözlerimi listeden yeniden kaldırdığımda gözleri göremiyorum. Aniden, belli belirsiz yeni bir bölüm başlıyor.

Gözlerin peşindeyim. Nasıl oluyor, rafların altında akıyorum. Gerçek ortaya çıkmadan önce onu yakalamalıyım. Küçük, sivri dişleri etime saplanmadan önce, koca ağzını açmadan önce terli avuç içime sığdırmalıyım. Gözlerinin attığı son bakışı görüyorum. Smokinlerin ilanıyla kavrıyorum. Ona dokunmuyorum. Elimin içinde kocaman ağzını açmaya çalışan, sıkışmış bir yumuşaklık. Ne sıkmalıyım ne de gevşek bırakmalıyım. Ne eksik ne fazla. Elimi inceliyorum. Parmaklarımın arasından okunuyor. HER ŞEYİ TAM BİR KEDİ.

Seni güldürmek için marketin otomatik kapısını avuç içi dolu elimle sihir yapar gibi açıyorum. Seni güldürmek beni kötü yapıyor. Gözlerimin o bakışı attığını görüyorsun. Nihayet sesini temizlediğini duyuyorum. Benimle yeniden konuşacaksın. Beklediğin yürüyüşü şimdi başlatıyoruz. Ve nihayet listenin bir önemi kalmıyor. Yolun nasıl başladığını hatırlıyorum. Sokağın karşısında, sağımızda zamanı lehimize akıtacağına inandığımız güneş gitti. Yine de iyi hissediyorum.

1+1 evimizde cıvıltıyla gıcırtı arası bir ses yükseliyor.

Buruşmuş, nemlenmiş ilanı olabildiğince düzeltiyorum. Üstünde yazan numarayı arıyorum. Evet, diyorum, ikisini birlikte sahiplenecek imkânımız var. Artık gerçekten hiçbir şeyleri eksik olmayacak. HER ŞEYİ TAM BİR KEDİ, her şeyi tam iki kedi olacak. Şeker. Teker. Tuz değil, bu yetiyor.

Aklımda doğuştan olduğunu bildiğim bir ışık yanıyor. Listeyi unuttum, biliyorum, tek bir şey kalıyor.

Akıllı kişisel asistana isim. Sen, desem. Deniyorum.

- Hey, sen!

- Merhaba, yorganın altında geçen günün nasıl gidiyor?

Ekranın altında seçenekler çıkıyor. 

Pek iyi değilim - Eh işte - İyiyim.

Tam olanı seçiyorum. İyiyim.

1+1 evde şimdilik cıvıl cıvıl dolaşan hamster ile ortak bir geçmişimiz var.


Yorumlar

Popüler Yayınlar