Dün Gece Rüyamda Dans Ediyorduk




Beyaz zemin üstünde dört çıplak ayak. Duvarlar zeminin devamı gibi. Boyutlar tek renk içinde yok oluyor. Müzik, fısıldanan bir sır gibi, duyulmak istemiyor. Ayaklarımız muntazam bir uyum içinde birbirini takip ediyor. Acelesiz, karşılıklı. Rahatsızlık verici derecede özgür. Ne yazıya ne söze dökülmeye cesaret edilmeyecekleri çığlık çığlığa anlatıyor gibiler. Öfkeyle yere değiyor, diğeri ne yöne giderse oraya gidiyorlar. Ben ne kadar güven duymuyorsam, onlar benim aksime; kuşkusuzlar.

Dün gece rüyamda dans ediyorduk.

Biz bir yere yetişmek istiyor gibi telaşlıyız. Bir o kadar da ürkekçe kavuşturmuşuz ellerimizi. Tek bir toz zerresinin leke gibi duracağı kadar kusursuz beyazlık içinde ayaklarımız, bize meydan okuyorlar. Parmak uçlarım boyuna yetişmeme yardımcı olmaya çalışıyorlar. Dudaklarım, dudaklarının hizasında olmadıkça nefes almak sebepsiz geliyor. Beni taşımaktan büsbütün kırmızı kesilmişler. “Eh, kolay mı,” diye düşündüğüne eminim. Her nasıl oluyorsa ayağına basmadan dans edebiliyorum. Dizlerimin altına kadar inen bir elbisem var. Odayla aynı rengim. “Saçların olmasa bu odada seni bulamazdım,” diyorsun. Ses tonun söylediklerini umar gibi. Senin bedenini seçemiyorum. İstemediğin bir şey eline tutuşturulmuş gibi avucunda elimi saklıyorsun. İsteksiz ama kibarca. Rüyamda da naifsin. İçimden yüzlerce kez teşekkür ediyorum. Yaptığın da işmiş gibi.

Soluksuz dans ediyoruz. En az üç salon öteden gelen bir müziğe eşlik ediyoruz. Kulaklarımızın duymakta zorlanması umurumuzda olmuyor. Müziği bir nefes mesafede birbirine karışan soluklarımızda yeniden yaratıyoruz. Mutsuz görünüyorsun. Burada olmak istemiyor musun? Oysa ben asırlardır parmaklarının arasında döndürülüp koluna yatıyormuşum gibi ısrarla dans ediyorum. Gözlerine hiç bakmıyorum. Günün hangi saatinde olduğumuzu bilmiyorum. Elimde olsa geceyi odaya çekmek istiyorum. Gözlerinden kaçmaktan bir hayli yoruluyorum.

Derin beyazlık gözlerimi alıyor. Sürekli hareket eden ayaklarımız başımı döndürüyor. Gözlerimi duvara çeviriyorum. Utanıyorum. Şiddetle kaçıyorum, içimden. Yüzünü bulmayacağım yerleri ezberden okuyorum. Baktığım yerde ilk bakışta seçilemeyecek bir kapı fark ediyorum. Tekrar ayaklarına bakıyorum. Sonra kapıya. Ayaklarına. Kapıya. Onlar seni götürmeye mi çalışıyorlar? Dansımız bir itiş kakışa dönüşüyor. Ayakların seni kapıya doğru sürüklemeye çalışıyor. Benimkiler diğer tarafa doğru beklenmedik bir hareketle bir sonraki adımını yönlendirmeyi iyi biliyor. Onlar da kalmanı istiyor.

Kapının yok olmasını istiyorum. Rüya benim değil mi, diyorum, yok ol! Söz geçiremiyorum. Müzik yükseliyor. Onun da gitmene engel olmaya çalıştığını düşünüyorum. Yüzlerce teşekkürümü içime kurarken fark ediyorum. Hayır, yalnızca kapı aralanmış. İçimi bir çırpıda tekrar dağıtıyorum. Tanrım, nasıl bir kâbus, diyorum, uyandır beni! Odaya yaraşır pürüzsüzlükte bir ses, “Sabret,” diyor, “öğreneceksin.” Beklemeyi beceremediğimi söylüyorum. “Bu senin rüyan,” diyor, “sen ne istersen o olur.” Sesin saçmaladığını düşünüyorum. Öyle olsa kapı yok olur.

Nihayet yüzüne bakıyorum. Başım artık dönmüyor.

Söylenenlerin sana ait olduğunu anlıyorum. Dudakların birkaç saniye önce konuşmuş ıslaklığına sahip. Şaşıp kalıyorum. Elim avucundan sıyrılıyor. “Ha gayret,” diyorsun. Yanlış düşte olduğumdan eminim. Soğumaya başlıyor. Diğer elini bel çukurumdan çekiyorsun. Hiç orada olmaması gerektiğini anlatmak ister gibi, sertçe. Üşümeye başlıyorum. Artık mutlu görünüyorsun. Yüz çizgilerini ortaya çıkaracak kadar gülümsüyorsun. Yüzünü ilk kez böyle görüyorum. Bembeyaz oda kararmaya başlıyor. “Rüyamdan çık,” diyorum, “ama lütfen odadan çıkma.” Ne fark eder, diyorsun. Karanlık odada tek başıma kalmak istemiyorum. Ondan korkuyorum. Rüyamdan korkuyorum. Kapının dilinin yerine yerleşme sesinden de korkuyorum. Kapı kapandığında odanın öteki tarafında kalacağını düşünmek istemiyorum.

Rüyamı kâbusa çeviren tüm ayrıntıları boğmak istiyorum.

Bir ayağını diğer odaya atıp duraksıyorsun. Bir yarın hâlâ benimle. Oraya dek seri adımlarla gerisin geri gitmene gönül koyuyorum. “Yüzünü asma,” diyecek oluyorsun. Kapı kapanmak için seni zorlamasa daha neler derdin diye düşünüyorum. Odadaki tek ışık, aralık kapının içeri aldığı kısımda birikiyor. Koşup orada duruyorum. Kapının aralığı daraldıkça sıkışıyorum. Ayaklarım patlayacak kadar ağrıyor. Bu kez kapının boyuna yetişmeye yelteniyorum. Parmak uçlarım bu kadarını yapamıyor. Artık oda simsiyah. Müzik duyulmuyor. Tek kişilik bir dans için gözlerimi araladığımda tek gördüğüm körlük oluyor.

Ve yeniden başlıyorum.



Yorumlar

Popüler Yayınlar