Trenler Üşür, Boşluklar Yutar ve Bu Kelimeyi Bilme

Sana anlatmaya değer bir hikâyem yok. Ağzımın içinde kımıldanan, dişlerimin arasındaki boşluklara kadar doluşan düşünceleri doldurabileceğim cümleler kuracak kelimeleri bilmiyorum. Dilersen seni maskemle yüzüm arasında tutarak yine anlamını bilmediğim ama tehlikeli görünen kelimelerden koruyabilirim. Ne? Onu görmüyor musun? Görmüyorum. Derime yapışmış irinleri uzamış tırnaklarımla sıyırmak zorunda kalmamak için bir başka derinin altına gizlendim. Kimin derisi? İyi görünmüyorsun. Sana bu yakınlıktayken, ip üstünde dengesini yitiren cambaz olsam yine de iyi olurdum. Seni göremiyorum. Görmemen olağan. Yine de saklanmak mı istiyorsun? Cesur bir sırsın. Gizlen. Hayır, o kadar kokmuyor yüzüm. Parmaklarını burnundan çek. Minnettarım. Olma. Gözeneklerinden içine sızmamı ister misin? Bize ev yaparım. O kadar derine inmeni gerektiren bir tehlike yok. Var dedin. O denli dikenli bir kelimenin dudaklarında yer etmesine izin vermem. En çok hangi kelimeden kaçmam gerekiyor? Ne demek olduğunu bilmiyorum, söyleyemem. Öyleyse nasıl bir şey olduğunu anlat. Turuncu bir şey. Portakal gibi mi? Şımarma. Aklıma başka bir şey gelmedi. İlla bilmen mi gerekiyor? Neyden kaçıp neyi kovaladığını bilmeyen haydut mu olur? Sen, bir haydut olamayacak kadar korkaksın. Ben senden bile korkmuyorum. Korkmalı mıydın? Derinin altında ve derinin üstündeyim, güvende miyim? Korkmadığın sürece güvendesin. Korkmazsam aklıma tehlikeyi anlatır mısın? Aklına söyle sessiz olsun, dikkat gerektiriyor anlatacaklarım. Bilmece gibi. "Yapan satar, satın alan kullanmaz, kullanan göremez?" gibi mi? Şımarma dedim. Tabut. Efendim? Cevap, tabut. Tebrikler! Ve tüh bana. Şimdi dinleyecek misin? Orada sessizce otur ve kımıldama. Beni kaşındırıyorsun. Seni dinliyorum, önce şuna cevap ver: Trenler ne zaman üşürler?  Haydutlar soyduğu zaman. Ben haydutum, sen de benim maskemsin. Gerçek insan derisinden maskem. Susmak nedir bilmezsin. Ne diyordum? TURUNCU! Ama bir portakal kadar sulu ve lezzetli bir turuncu değil. Aksine, ufukta siyah bir çizgiyle gök mavisinden ayrılan bir turuncu. Noktalar yığını. ÇÖL! Çöl kadar büyük ve sana turuncu hissettiriyor. Rüzgârın yüzeyinde nasıl iz bıraktığını hissedebiliyor musun? Üzerinde gezindikçe, seni okşar gibi, sırtını kaşır gibi bir nefes uzağına kadar gelip seni değiştirdiğini görebiliyor musun? Dalga dalga olmuş yüzün. Milyonlarca kez savrulmuşsun, tane tane savrulmuşsun. Hiçbir parçan, diğerini yakalayamamış. Kendine tutunamamışsın. Orada yolunu kaybettiğini hayal edebiliyor musun? Her adım turuncu. Her adım susuz. Her adım, öncekinin tekrarı, sonrakinin aynısı. Böyle yaşamak zorunda olduğunu sanıyorsun. Cümlelerimi tamamlamana ihtiyacım yok. Bu kadar kelimeyi biliyorum. Bu kelimelerin hepsinin güvenli olduğundan nasıl eminsin? Sana sarfedilen bir şeyin güzelin aksi olması mümkün mü? Öyleyse neden kaçıyorum? Yalnızca öğreniyorum. Bir daha araya girmem. İyi. Bilmecendeki tren ne zaman üşür? Turuncu olduğu zaman. Kompartımanda olduğunu düşün. Saatte iki yüz elli kilometreyle giden bir trendesin. Nasıl olduğunu sorma. Farazi. Çuf çuflar birbirine karışmış Ses, tekdüzeleşmiş. Yalnıca çççççç'dan ibaret artık. Dışarı bak. Gün batıyor, kızıl gök ve ayçiçeği ile buğday tarlalarının arasından geçiyorsun o hızla. Bir gözün sahip olabileceği en büyük bozukluk derecesine sahipsin gibi, sadece bulanıklık görüyorsun. Paletteki boyaların hepsi birbirine karışmış gibi. Günler, geceler sürecek bir yol, gök hep kızıl, yollar hep buğday ve ayçiçeği. Şimdi tüm renkleri karıştır. Sadece turuncu bir tren yolculuğusun. Tek renk. Çok uzun. Nefes alışverişlerin hızlanıyor. Yüzümü sıkmayı bırak, anlatmaya çalışıyorum. İn trenden. Gözlerini kapat. Avuç içlerini göz yuvalarına bastır. Öyle bastır ki, beynin, gözlerin içine kaçacak sanıp korksun. Ama... Evet! Ama korkma demiştim. Şimdi de kork diyorum. Gözlerini kapalı tut. Tut. Tut. Tut. Şimdi ne renk oldu? Turuncu. Yıldızlı bir turunculuk. Ay görüyor musun? Bulut? Uçak? Dilek balonu? Uzay mekiği? Hiçbiri mi? Evet yoklar. Anlatmaya çalıştığım tehlikeli kelimede arayıp bulmak istediğin hiçbir şeyi bulamazsın. Hayal mi ediyorsun? Bulabileceğini mi umuyorsun? Gözlerini hâlâ açma. Şimdi uzaktan sana doğru yaklaşıyorlar. Onları seçmeye başladın mı? Başsız bedenleri var. Ama üstlerinde şapka var. Geceyi ve yıldızları ortalarından kıran turuncu giysileri var. Ayakkabıları da var. Eldivenleri de var. Ama bacakları ve kolları yok. Gövdeleri yok. Elleri de. Yüzleri de. Popoları bile yok. Kıkırdama. Çoklar. Senin hayal ettiklerini aradığın turuncu ve yıldızlı gecede, onlar aradıklarını senden önce bulmaya geliyorlar. O kadar çoklar ki, yeterince yaklaşırlarsa aralarından seni bulamayabilirim. Ve eğer seni bulamazsam hiçbirinin anlamı kalmaz. Bu, "boşluk" mu? Adına bunu mu diyorsunuz? Bu, benim. Saklanman gerekiyor. Zaten bence turuncu diye bir renk de yok, tamamen boşluk. Bilmecemi duymak ister misin? Rüzgâr olur sırtını okşar, tren olur gözlerini üşütür, gözlerinin yuvası olur geceyi kırar, sonra da seni yutar? Boşluk.


Yorumlar

Popüler Yayınlar