Kör Bahçenin Sağır Kuşları
Şöyle oturalım. Her
neredeysen şurada oturmama eşlik et.
Kör bahçenin sağır
kuşları onlara ne küfürler ettiğimi duysalardı sabahın bu vakitlerinde
pencereme konmazlardı. Hatta uçmazlardı. Hatta yumurtlamazlardı. Yumurtlasalar
bile bebek canavarlar kabuklarını kırmazdı. Tiksiniyorum. Tiksinçler. Gözlerimi
kısıp dişlerimi sıkıyorum. Çenemi hafif öne getirince korkuyorlar benden.
Kapatıyorlar gagalarını. Marş marş gökyüzüne. Problemimiz burada başlıyor. Kaç
defa bağırdım arkalarından. Birkaç tanesini kanatlarını birleştirse beni de
götürebilirlerdi güneş battıktan sonra.
Söz vermiştim. Kısa,
kumral saçlarının ardındaki düşünceyi öğrenmek için her neredeysen seni bir kez
daha ziyaret edecektim. Sözleri tutamamak genellikle böyle abartılar sonunda
bulur insanı. Her neredeysen demeseydim,
seni ziyaret etmek için kuşların beni götürmeye karar vermesini beklemek ile
senin gibi ölmek arasında kalmayacaktım.
Mevsimlerin kişilikleri
keskin tabii. Kış ödün vermediği gibi soluk da aldırmıyordu. Yaz ise silikon
tabancadan ateşlenen bayıcı yapışkandan farksız, bulaşıcı. Geçiş mevsimleri
kahreder. İlkbahar. Sonbahar. Gitmeye karar verişin de kıştan yaza giden
günlerden birine denk geldiğinden, korkuyorum. Yine o günlerden birindeyiz.
Seni son ziyaretimde
delikli sırtı olan bir sandalyeye batan kemiklerini neredeyse çıkarıp masaya
koyacaktın. Ellerini yerleştirmeyi beceremiyordun bir türlü. Kolların ve
bacakların öyle incelerdi ki bir oraya bir buraya hareket ettirdiğinde panikle
seyrediyordum seni. Kırılacak gibi savruluyorlardı komutlarınla. “Böyle rahat
olmadı,” dedin kalkarken, “sevmedim burayı ben.” Yola çıkmak üzereydin. “Hem
yola çıkmak üzereyim,” dedin. Ailenle bir yerlere gidecektin. Denizci halatına
benzeyen biçimsiz sandaletlerini incelik ayaklarına geçirdin. Fakat nasıl
kaldırıyordu adımların o halatları? “Bir dahakine sen gel Ankara’ya,” dedin.
“Her neredeysen seni
bir kez daha ziyaret edeceğim,” dedim. Öngörüme tüküreyim. Bir kez daha mı?
Ağızdan bir anda çıkan lafları önceden kurgulayan biri olmalı. Ki o kişinin
niyetinin saflığı hakkındaki şüphelerimi bir başka ziyaretimde dile getirmek
isterim. Şimdi Ankara’dayım. Seni ziyarete geldim. Ben geldiğimde sen çoktan
gitmiştin. Nitekim seni bulamadım. “Nerede,” diye sordum tanıyanlara. Hem seni
hem beni. “Oho,” demesinler mi? “İlkbahar aylarını bilirsin,” de dediler, “durgun
gibi görünür ama sert rüzgârla süpürür yoldakileri.”
Ziyaretim sayılmamıştı
dolayısıyla. Elini kolunu rahatça yerleştirdiğin, yumuşak sırtı olan bir yerde
olduğundan bile emin değildim üstelik. Söz vermenin de böyle bir abesliği var.
En azından benim için. Elimde olmayan sebeplerden ötürü sözüm uçup gittiğinde
aklıma yazılanlar kalıyor. Parmaklarını kullanmadan yazdıkların. Ayak izlerinin
yazdıkları. Sandalet halatlarının yazdıkları.
Kuşlar beni götürmüyor.
Az önce aynanın bana bir bakışı var, görsen erirsin.
Artık kalkmalı. Her
neredeysen kalkmama eşlik et. Adımlarımı say. Adımlarımın yanında dur. Bana
kapıyı aç. Gölgemi evde bırak. Kapıyı çek. Hızlı ol. Çek. İçeride kalsın.
Merdivenler dönmeli dolap. Dön. Dön. En çok hızlandığı yerde ayaklarını hisset.
Son kat. Altıncı. Başka merdiven kalmadığında önümüzde duran demir kapının
anahtarını çevir. Bir. İki. Üç. Gökyüzüne en yakın yerdeyiz. Çatısız binaların
mermer zeminli gökyüzüyle buluşma noktaları. Kuş yuvalarına iyi bak. Onları
nasıl tekmelediğimi izle. Kırılan ve kırılmayan yumurtalara iyi bak. Bazıları
için bu kadar enerji harcamıyorum. Onları sadece okşuyorum. Anneleri benim
kokumu aldığında ne kadar büyük bir hata yaptığını anlayacak. Beni sana
götürmeyi kabul etmediğinde bunu hak ettiğini düşünecek. Bir daha o yumurtaları
ısıtmayacak. Hep üşüyecekler. Doğmayacak serçelerin yumurtaları hep kış.
İlerle. İlerliyorum.
Sona kadar gel. Ben de geldim. Betona saplanmış demir çubukların yükseldiği uç
kısım. Ayağını kaldır. Yükseltiye koy. Vücudunu kaldır. Son ziyaret için
adımını at. Attım.
Her neredeysen seni bir
kez daha ziyaret edeceğim. Oraya geldiğimde gitti derlerse tekrar peşinden
geleceğim. Seninle ölebildiğim kadar öleceğim.
Elif Şeyda Doğan
Ağusos-2019
Yorumlar
Yorum Gönder